31 Ekim 2013 Perşembe

Zenginler ve Fakirler :(

Bu yazı, sokaklarda geçimlerini sürdüremeyen, çaresiz kalmış insanlara armağan olsun..

Türkiye de veya Dünya da pek çok insan fakirdir. Zenginler hep daha az oranda olsa da iyimser bir zengin zor görülür.

Fakirler ile zenginler arasındaki kötü farkları çağrıştıran biraz araştırma yaptım.

Gözlemlerim sonucu şu olumsuz sonucu gördüm ki ; Zenginler yardımlarıyla fakirleri güzel yaşatabilse de böyle bir imkan yokmuş gibi yaşanıyor.

Örneğin, bu karikatürler insanları düşündürüyor ve üzüyor.



Bu arada rich zengin, poor da yoksul anlamına geliyor. Beni twitter adresimden takip edebilirsiniz. @napiyontroloji 







29 Ekim 2013 Salı

Sokağımdaki Çingeneler #2

İkinci bölüm yazımla sizlerleyim. Bu bölümde daha değişik şeyler yaşanıyor ve okumaya tereddüt etmeyeceksiniz :)

Tuhafiyeci Şevval: Benim küçük sokağımdaki evim :)) Evimin sol çaprazındaki eski bir tuhafiye. Mahallenin kadınları burada sohbet edip durur. Biz erkeklerde bunlara bakıp bakıp dert yanarız :) Tuhafiyeci Şevval kızına zengin koca aramaktan başka iş yaptığını sanmayın, bütün yıl çöp çatanlarla kahve içip konuşur. Kızının da çapulcu bir sevgilisi olduğu ortaya çıktı. Şevval bayıldı da, mahallede zor ayılttılar.

Komşum  Muzaffer: Muzaffer pek içine kapanık bir adamdır. Namus düşkünü bir adamdır ama severim kendisini. Bizim sokağın tam içinde olmasa da yan sokakta yaşar. Evli olduğunu bilirim bu adamın fakat Amerika'dan sevgili yapmış, duyduğuma göre evi terk edip Amerikalara sevgilisine gitmiş :)

Kasiyer Anılcan: Kasiyer Anılcan yıllardır bizim mahallede durur. Herkes tanır artık bunu. Ben de kendisini severim, yaşı 32'ye varmış bir adamdır. Daha öncelerden çok suçunu ve kabahatini duymadım ama kendi yeyip yeyip geçirmiyor muş kasadan. Patronu yakalamadı diye atılmamış ama dün patronu bunu yakaladı ve kavga ettiler. Küfürler havada uçuştu ve Anıl can işten atıldı. Mahallenin diline sakız oldular.

Kapıcı Nuri: Kapıcı Nuri çok çakal bir kapıcıdır :) Bizim apartman bide yandaki apartmana karısıyla birlikte bakıp ilgilenir. Yan mahalledeki okuldaki çocuklar Nuriyi görünce ''bize lahmacuncu'dan lahmacun getir sana iki katı parasını veririz'' demişler. Bizim saf  Nuri de çocuklara kanıp lahmacun götürmüş. Yasak olduğu için müdür kapıcıyı çağırıp azarlamış :))

Üst Komşu Zeliha: Üst katta oturan Zeliha okula hep makyaj yaparak gider. Hep ceza alıyormuş duyduğuma göre. Artık müdür, ceza vermekten bıkmış hale gelmiş ki Zeliha'ya iki tokat atıp evine yollamış. Okuldan atmış. Babası da polis Zeliha'nın. Müdürün kapısına dayanmasın mı? Ailecek karakolluk oldular. Şimdi ne oldu, kimse bilmiyor.

28 Ekim 2013 Pazartesi

Tanrının Unutulan Çocukları

Hatırlarsanız daha önceden Grinin Elli Tonu kitabını okuyup, düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım. Şimdi ise okuduğum ve çook beğendiğim bir kitap Tanrının Unutulan Çocukları.

Bu kitabı okurken bir çok kez sıkıldığım oldu çünkü kolay ve açıklayıcı şekilde yazılmış. Ben daha çok uzun uzun ve sıkan kitapları tercih ederim. Ama şunu da söyleyeyim; herkesin beğeneceği bir kitap.

Kitap tam olarak 448 sayfa ve 2013 yılında basılmış. Sanırım daha yeni çıktı ve ben her zamanki gibi yetiştim kitaba :)

Her yaştan bireyler bu kitabı sevecektir ve temin ediyorum ki okullarda bu kitaplar önerilecektir veya mağazalarda popüler kitaplar bölümünde yer alacaktır. Türk yazarlarından daha iyi olmasın ; kitabın yazarının yorumları şaşırtıcı ve güzel.

Kitapta anlatılan hikaye: Jasperın, aynı okulda okuduğu Charlienin odasının penceresine bir gece yarısı gelmesiyle başlayan olaylar, başarılı ve merak uyandırıcı bir hikâyeyi de beraberinde getiriyor. Parçalanmış bir ailenin çocuğu olması nedeniyle kasabalılar tarafından hor görülüp dışlanan Jasper, korkunç bir olayın detaylarını tek güvendiği kişiyle, Charlieyle paylaşır.

 O andan itibaren çocukluklarını bir kenara bırakmaya başlayan bu iki arkadaş, bu sırrın peşine düşerek toplumun önyargılarına, bağnazlıklarına ve ikiyüzlülüğüne ayna tutmaya başlarlar.

Ee çok uzatmayalım; kitap okumaya değer :)


27 Ekim 2013 Pazar

Benim Güzel Süs Çiçeğim ; Mahmut

Geçenlerde caddede yürürken, her gördüğümde girdiğim bir dükkana girdim. Dükkanda, ev eşyaları, süsler, süs çiçekler, her türlü malzeme ve kozmetik ürünler satılıyordu. Her girdiğimde bir şey aldığımdaki gibi o zaman da bir süs çiçek aldım. Aslında bunu, evdeki diğer çiçeklerimin yanına koymak için aldım.

Balkonumun demirliklerinin arasına güzelce koydum ve fotoğraflarını çektim. Dışarıdan çok güzel gözüküyor fakat çok rüzgar olduğunda içeri alıp yatağımın yanına koyuyorum.Altta bakın canım çiçeğim :)


Yakından çok da çiçeğe benzemese de gerçeğinin yerini tutuyor. Ayrıca gerçeği gibi her gün saatlerce veya dakikalarca uğraşmama gerek kalmıyor :) Üstüne oda spreyi sıkıp arkadaşlarıma koklatıyorum :) Diğer türlü gerçek bir renkli çiçek bakacak olursam diğer hobilerime zaman ayıramam.

Normalda gerçek de bulundururum ama sulaması, düzenlemesi, toprak tazelemesi çamurunu temizleme, kuruyan taraflarını kesme gibi zahmetlerde bulunmak beni yormuyorda.... üşendiriyor :))

Belki de yaşlanınca kocaman bir çiçek bahçesi yapıp oraya bakıcam, çünkü rengarenk olmayı seviyorum. Söyliyim günlük hayatımda hep gömlek ve takım elbise giyerim ben ha !

Adını da Mahmut koydum. Şu an yazmaya başladığım kitabın ismi de Kel Mahmut olduğu için adını Mahmut koydum. Ama kimseye söylemedim neyse çok uzatmadan diğer fotoğraflarımı atacağım :))

Bir diğer sonraki yazımda ise Sokağımdaki Çingeneler 2. Bölümünü yayınlayacağım :)



23 Ekim 2013 Çarşamba

Sokağımdaki Çingeneler #1

Artık bu ad altında sayılarla bölüm bölüm yazı yazacağım :) Biliyormusunuz, üyelerim ve ziyaretçilerim arttıkça öyle bir seviniyorum ki.. :) Peki bu yayın altında neler yapacağım? Başlıkta çingeneler diye geçirdim ama buraya yazacaklarım gayet düzgün insanlardır ha! Buna bir nevi dedikodu diyebiliriz :)

Sokağımda veya çevremde olan haraketleri mizahi yoldan size aktaracağım ve hiç bir şey olmuyorsa atıp tutarız değil mi :) Yani, canım Türkiyemin insanları. Ama hepsi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim :) Bazıları çok abartabiliyor. Konuya gelelim: Bir nevi magazin muhabirliği yapacağım sizlere. Pencerenin önüne geçip her şeyi aktaracağım..

Hüseyin, Ahmet , Ayşe , Şevval , Ferdi , Muzaffer, Nazife, Nuriye , Yağmur , Boklu Fadime , Kadir daha nice isimler. Arkanızdan konuşuluyor millet parçalayın çingeneyii :)

Nuriye Teyze: Bu gün Nuriye teyze kocakarıları toplayıp evde yemek partisi yaptı. Ankaranın bağları müziği ve bebek ağlama sesleri taa buraya geldi. İşte bizim mahallenin partisi :)

Bakkalcı Hüseyin: Bakkalcı Hüseyin arkadaşlarını toplayıp sarı, gri kaldırımda içki içtiler. Birazcık içince, parka yürüyüp millete karıştılar :) Karısı eve almayınca kaldırımda sabahlamış, öldü sanıp tekmelemiş komşular, desenize rezil oldular :)

Sevginin Kızı Yağmur: Yağmur bu sene nişanlancakta, mahallenin erkekleriyle geziyoo. Bekarlığın tadını çıkarıyor olsa gerek ki veda partisi bile yapıp 10 erkek çağırmış. Bu gün mahallede kavga çıktı :) Nişanlısı saldırdı Yağmur'a Sevgi çingenesi de ortalığı ayağa kaldırdı :))

Kadir'in Kocası Dul Demet: Dul Demet'in üçüncü mu, dördüncü mü ne kocası.. Her sene düğün yapıyoz Demet'e. Eline geçen bütün adamı eskitip eskitip atıyo. Galiba bu kocasının bir karısı daha varmış öyle duydum valla. Hakediyordu valla daha bu kocasını eskitmeden süslenip püslenip Nuriye Teyzenin yaşlı kocasına sarkıyordu :) Yakında taşlarlar bu karıyı söyliyim :))



21 Ekim 2013 Pazartesi

Çingene Bir Betimleme - Gül Sokağı

Başlamalı Aslında bilmenizi isterim yav, sonra sormayın. Ben çingene değilim. İzmirde yaşayan içine kapanık bir gencim. Bir çok yarışmaya katıldım, öykü olsun, betimleme olsun, hikaye veya roman olsun. Hepsinde dereceye girdim, hava atmıyorum :) Yazarken hep şuna dikkat ettim bunu okuyan görevliler sıkılmasın, şu eğlenceli cümleyi ekliyim, şu vurguya dikkat ediyim veya şurada ( ahh! ) mı olsa ne gibi. Bu dikkatlerim ve tertipliliğim bana yarar sağlamadı.

Peki uğraşsam hanelerde ismimi görebilirmiydiniz? Hayır. Fakat şu günlerde en çok erotik veya aksiyon kitapları yazılıyor. Bizim gibi bu denli sokak yazıları, klasik yazılar veya betimlemeler yok. Ben hala yazıyorum, en güzel betimlememi... İlk okul 4'de yazmıştım. Konusu çiçekli bir sokak. Sade ve güzel bir Gül sokağı. Sınıftakiler o anda benim onlardan farklı olduğumu anlamışlardı. Artık türkçe öğretmenim bana ayrı bir özen gösterdi ve daha sonra yarışmaya katılmama yardımcı oldu. Yarşımada 2 sayfalık bir hikaye yazmıştım. Saçma, çocukça birşey. Kaçıncı mı olmuştum? Sanırım 600.100 gibi bir sıralamaydı. Öğretmen anlam verememişti. Ama o sene kurtuluyordum, başka bir öğretmenle devam edecektim.

 Neyse, konuyu uzatıyorum :) Sizin aklınız o farklılığımın anlaşıldığı betimlemede kaldı. Farkındayım :) Betimlememi size tam olarak vericem.


Küçük Çocuğun Küçük Yazısı: Kuş sesleri ayrı geliyordu kulağa o gün. Bahçede kiraz ağacındaki kirazlar yerlere dökülmeye başlamıştı. Hafif rüzgarla birlikte kiraz ağacı ağlıyormuş gibi olmuştu. Bahçedeki badem ağaçı, pencere demirliklerinden içeri girmekte zorluyordu. Hafifçe yürüyerek, bakıcısını uyandırmadan pencereyi kapattı Gül. Toprak üstüne düşmüş erikler, çocukları beklemekteydi. Az sonra gelecekti mahallenin tatlı çocukları. Her zamanki gibi ellerinde sepet ve ceplerinde bir kaç kuruş olacaktı. Erikleri koparırken, evin çocuklarının bakıcısı pencereye çıkıp bağıracak kaşları çatmış bir şekilde. Sarmaşıklar, klima borularına iyice dolanmış, böcekler ortalıkta rahatlıkla geziyordu.Çocuklar kirazları tam toplayacak, rüzgarın uğultulu sesi onlara engel oluyordu. Nasıl olsa evden inemeyecekler diyerek taşlık alana orutup meyvelerini  yediler. Daha sonra yüxmek için sokağın güzel kumsalına indiler hep birlikte. Cıvıl cıvıl sesleri sokağa hava katıyordu. Eski ama güzel yoldan koşarak gidiyorlardı. Arada bir durup yoldaki sarı, mavi gözlü minicik kedileri seviyorlardı. Kumsala indiklerinde ise kendilerine kuma gömüp zıplayıp, hoplayıp yüzüp atlayıp eğlendiler. (kısaltılmıştır)



20 Ekim 2013 Pazar

Okuyorum ; Grinin Elli Tonu

Geçen hafta kitabevinde grdüğüm, ve çok beğendiğim bir kitap var, adı Grinin Elli Tonu. Sizin de görüşlerinizi almak benim için önemli.

Kitap sürükleyici fakat diğerlerinden daha klasik ve sıkıcı geldi bana. Şu an sonlara doğru ilerliyorum ve kalın romanları sevenlere öneriyorum. Kitap okurken, bana eski mahallemi hatırlatıyor nedense..  Kitabın yazarı E L James ve tam olarak 576 sayfa. Erotik bir hikayeyi anlatıyor ve çok gerçekçi bir kitap.

Kısaca :   Edebiyat ögrencisi olan Ana Steele, genç girişimci Christian Grey'le röportaj yapmaya gittiğinde son derece çekici, zeki ve sinir bozucu bir adamla karşılaşır. Toy ve masum Ana, bu adama duyduğu arzu karşısında şaşkına döner ve adamın gizemli doğasına rağmen ona yakınlaşma arzusuyla yanıp tutuşur. Ana'nın güzelliği, zekâsı ve özgür ruhuna direnemeyen Grey de onu istediğini kabul eder, ancak şartları vardır...

Grey'in sıra dışı erotik istekleri karşısında şoka uğayan ama bir yandan da heyecana kapılan Ana tereddüde düşer. Büyük başarısına rağmen -çokuluslu şirketleri, uçsuz bucaksız serveti ve sevgi dolu bir ailesi vardır- Grey şehvete esir olmuş ve hükmetme hırsı olan bir adamdır. Çift, cüretkâr ve tutkulu bir fiziksel ilişkiye yelken açarken, Ana, Christian'ın karanlık sırlarını ve kendi gizli arzularını keşfeder.

Neler Yaptım ; Yeni aldığım günlükte bu kitabı okurken hissettiğim duyguları geçirdim ve mutlaka okumaya başlamadan önce kahve yaptım. Televizyonun başında otururken okudum ama televizyonun sesini kapattım. Sıkıldığımda arada bir açıp şarkı dinledim televizyondan. Bu kitabı, durumu olmayan kitapseverlere bağışlayacağım kitaplar arasına koymadım çünkü kapağını çok beğendim. Sizce de çok çekici ve hoş değil mi? Kadınlar için olsa da beğendim. Kitabı okumadan önce mutlaka pencereyi açıyorum, nedeni de bende kalsın :))

Kitapta beğenmediğim kısımlarda var tabii ki. İlk öncelikle okuyucuyu yakalayacak ve kendini çekecek şekilde yazılmış olsa da beni yakalayamadı. Biraz daha arada duygular aktarılsa çok iyi olabilirdi. Ama tabii ki çok satılan bir kitap, sanırım çok sevildi halkımız ve dünya tarafından. Bu arada kitabın çevirmeni Seviç Tezcan'dır. Böyle bir kitabı en kısa zamanda türk yazarlarımızdan da bekliyoruz..

Kitabı okuduğumu söylediğim arkadaşlarım da bana buna çok benzeyen Özgürlüğün Elli Tonu'nu da okumamı tavsiye ettiler. Sizde bana kitap önerirseniz çok mutlu olurum. Ama fazla erotikçe geldi bu kitap yaa.. Fakat böyle kitaplarda olmazsa bu tarzı seven insanlar ne okuyacak? Görüşmek üzere...


Sevgili Mavi Günlük (Bölüm 2)


           Eğer bin önceki bölümü okuyamadıysanız buraya tıklayarak 1. bölümü okuyabilirsiniz.

Eve döndüğümde bunları günlüğüme yazdım. Yazarken yapmadığım şeyleri de not ettim ; dokunulamayan şeyleri. İnsanlar farkındaysanız istediği gibi yaşayamıyor. Kadınlar, belki de bayan oldukları için yemek kategorisini seçtiler, şu erkek gençlerde serseri tavırları için bu çirkin şeyleri söylediler. Bunun yanında insanlar interneti kullanmıyor. Başka ve yabancı ülkelerde yolda yürürken herkese bu soruyu sorsanız blog adreslerini bile verirler. Ama bizim vatandaşımız bu eğlenceli ve güzel işlerin farkında değil. Düşünsenize ; Sokakta gezen gençlerin hepsinin sitesi veya bloğu var. Gerçekten garip olurdu fakat tam olarak istediğimiz bu;

Sevgili Günlük Sana Bir Not ; Sana yazdığım sürece sen de hayat temini edineceksin. Ama canını bütün yıl, bayağı sıkıcam. Şunu da söyleyeyim ki; Ben kitap okumayı severim :)











19 Ekim 2013 Cumartesi

Sevgili Mavi Günlük (Bölüm 1)

Şurada anlaşalım, beğendiğinizde üye olmassanız diğer bölümleri yazamam :( Lütfen üye olun :))

Kitap kokan bir kırtasiyeden günlük alıp paketini yolda yırtarak eve gittim. Evde tükenmez bir pilot kalemimin olmadığını fark edince kırtasiyeye tekrar dönerim ve simli bir kalem alırım.. Eve dönerken şunu farkettim ki, bu gün hiç birşey yapmamıştım. Aklımdan ilk şu geçti; Atsam mı kafamdan? Ama kendimi kandıramam, dışarı çıkarak anket yapmaya karar verdim. Aldığım simli kalemi elime aldım ve bir kaç kağıt kopardım telefon defterimden. Dışarı çıktığımda sadece entel tiplere soru sormaya karar verdim. Peki ya soru ne olacaktı, bunu hiç düşünmemiştim :) ! Soruyu düşünmeye başladım ve sonunda konuyu buldum. Bir bloğunuz olsa konusunu ne yapardınız ?

Karşıma çıkan ilk kişi, esmer bir ev kadınıydı. Çocuğuyla, markete girmeye tam hazırlanıyorlardı ki yanlarına gittim ve sorumu sordum. Bir bloğunuz olsa konusunu ne yapardınız? Kadın ilk önce biraz düşündü ve blog ne demek? Diye sordu. Hiç şaşırmamıştım, yüzüne bakarak internette açılan, istediğiniz şeyi yazabileceğiniz bir internet sitesi dedim. Kadın, galiba gittiğimiz yerlerin fotoğraflarını çekip oraya koyardım dedi. Bunu kaydettim ve yoluma devam ettim. Daha sonra yolda bir tane yaşlı teyze gördüm. Teyzenin yanına yaklaştım ve sorumu hiç değiştirmeden sordum.

Kadın, hiç düşünmedi ve cevapladı. Küçük torunumun bir internet adresi var orada yaptığı yemekleri yazıyor. Ben de heralde aynı işi yapardım dedi. Görünüşünden anlamıştım entel bir kadın olduğunu. Bu cevabıda not almıştım. Daha sonra sokak arasına girdim ve merdivende oturan, fasulye soyan bir kadına rastladım. Kadının yanına yaklaştım. Elimdeki kağıdı göstererek soruyu sordum. Kadın ilk önce bir şey anlamadı. Ben de blogun kelime anlamını söyledim :) Kadın, biraz düşündü ve söyledi ; Çocuklarımın fotoğraflarını çekip koyardım ve ailemizin güzel günlerini anlatırım dedi. Bunu not aldım ve yoluma devam ettim.

Yol iyice çingene mahallesine doğru gidiyordu. Ben yeni hayat düşünceleri kazanmak amacıyla yolumu değiştirmedim. Bir blogcu olarak da herkese tavsiye ediyorum. Yol iyice çingene mahallesine gidiyordu. Sokak arasında eksimiş taşlarda yürürken karşıma yaşları, 18,17,19 değişen gençler çıktı. Soruyu onlara da sordum ve ilk cevap en küçük olandan geldi. Ben beğendiğim kadınların resimlerini paylaşırdım dedi. Şaşırarak bunu not aldım ve diğer ortanca gence sordum. Genç çok düşündü ve babamın evlendiği karıların resimlerini koyardım dedi ve üçü birden kahkaha attılar. Dalgasına söylemişti ama bunu da not aldım. Diğer gence sorduğumda Ben istediğim şeyi paylaşırım dedi. Bunları not aldım ve yürüyüşümü sonlandırdım. Eve döndüğümde bunları günlüğüme yazdı..... Diğer yazıda devamı ile görüşmek üzere.


18 Ekim 2013 Cuma

Gökkuşağı Renginde Resimler

Karanlık bir odada, bilgisayarın başında saatlerce oturduğunuzda gözünüz kahverengi,siyah ve beyaza boyanır. Gözünüz canlılık görsün biraz ya! Bende gördüğümüz güzel ve renkli resimleri bilgisayarıma kaydederim, sıkıldığımda bakarım. Bu yazımda size onlardan mı bahsetsem ne? İlk öncelikle bu resimlere bakmak yerine sokağa çıkıp dolaşabilirdim ama artık çok geç, bu resimler shop ya ...

Şimdi; Bizi anlamıyorlar ki, hayatı sadece sokakta gezinmek olan insanlardan mı olalım yani? Asosyalleşmek, sosyalleşmekle eşdeğer bence :)



Yağmurda Kahve Olacak Be!

Bu sabah farklı uyandık, biten yazın keyfine sürerek uyandık ama lekelenen camlar bize illalah dedirtti. Sıcak ve kalın yorganınımın altından çıktım ve pencerenin önüne çekildim. Bizde pencere manzara gösterir ! Diğer  pencerelerimiz bereketsidir ; Silmem bile be! Salondaki koltukta başka bir keyif, başka bir özenle oturma keyfi.. Balkonda yağmurda ıslanmış çiçeklerim, paspasım içeri sokup etrafın çamur olmasını bekledim dicem... Televizyonda koca karı dizileri başlamış.. Reklamlarda, oturma odasında asılı olan resimlere bakıyorumda ; Gerçeklikten ne kadar uzaklar öyle? Hiç güzel çiçek kaldı mı bu devirde? Saksıya konan çiçekler za zor idare ediyorken ağaçların yaprakları da elveda diyordu bize.. Sonbharın klasik resimleri ; Mektep derhanelerin en arka tarafındaki yaz,kış,sonbahar,ilkbahar diye dizilir. Yaz en güzeli gelir; Gözümüz boyanır. Reklamlar başladığında tekrar kitleniriz televizyona, eski sıcak sohbetlerden ırak.

Kapı çaldımı? Keyfim bozulur. Bazen aklımdan açmamakta geçer ha :) Mecburen açarız ve karşında en iyi dostun.. Ayşe, Mehtap, Perihan, Mehmet, Ozan, Oğulcan ... Karşılıklı otururken dostunla açık kalır ki televizyon konuşcak bişey bulamadığında sarasın televizyona. Kahve kurabiye der gibi açar gözlerini dostun. Mutfağa gidip üst dolaplardan en gereklisini açarsın ve kahve kutusu... O an ki üzüntü ; kahve kavanozu bomboşmuş. Bir kola, kek koyup içeri geçersin, sorusunu sormadan söylersin ne odluğunu..

O gider gitmez, markete koşmalısın :) Market uzaksa bir komuşu ; Yeterki yağmurda kahve olsun be !